İnsanın Görevi Nedir
Bu üç soru, içinde cevaplarını da bulunduran bir tek bütünün ifadesidir: İnsanın görevi, önce öğrencilik sonra öğreticiliktir. Öğreticilik başladıktan sonra da öğrencilik devam eder. Öğrenciliğin ve öğreticiliğin safhalarını belirleyen, zamanın seyri ve söz konusu insanın özellikleridir. Bu genel tespitten sonra konuyu biraz daha açmak gerekir. Sorular teker teker ele alınırsa her birine teknik vb anlamlarda ayrı ayrı ve uzun cevaplar verilebilir. Fakat o zaman üç sorunun kendi aralarındaki ilişki korunamayabilir. Buradaki amaç, birbirini bütünleyen ve iç içe olan üç konuyu bir bütün olarak ele almaktır.
İnsanın görevi, sorumluluklarını bilmesidir. İnsanın sorumluluklarını bilmesi, üç aşamalı bir gelişimin ikinci aşamasıdır. Bu üç aşamanın birinci aşaması, insanın sorumluluklarını bilecek duruma gelmesi / getirilmesidir. Üçüncü ve son aşama ise insanın sorumluluklarının gereğini yerine getirmesidir; yani eylem aşamasıdır. Bebeklik, çocukluk ve ilk gençlik çağındaki küçük insan, aile ve okuldan başlayarak giderek genişleyen çevresinden öncelikle kendisi ile ve içinde yaşadığı toplumla ilgili bilgileri almaya, öğrenmeye başlar. Bu döneminde çocuk daha çok benmerkezcidir. Her şeyde kendisi ön plandadır. Diğerkâmlık hasleti gelişmemiştir. İşi öğrenciliktir. Yaşadığı sosyal, kültürel ve ekonomik ortamlardan ve öğrenim gördüğü okullardan öğrendikleriyle yavaş ya da hızlı bir şekilde sorumluluk bilincini edinmeye başlar. Yaratılışından gelen yapısal hassasiyet derecesi bu hızı belirleyen ayrı bir unsurdur. Böylece ikinci aşamaya geçen insan gençlik döneminin sonu ve olgunluk döneminin başlarında sorumluluklarına adım atar. Her kişinin sorumluluklarını idrak derecesi farklıdır.
Sorumluluklarını bilmeye başlayan insan, önceleri az sayıda ve daha ziyade somut mükellefiyetler gerektiren sorumluluklarını fark eder. Ama biraz ince düşünen ve ruhsal gerçeklerden az da olsa haberi olan birisi sorumluluklarının genişlediğini ve aynı zamanda soyutlaşmaya başladığını görür. Bu onun kendi eksiklerini görmesini de sağlar. Daha fazla bilmek, daha fazla öğrenmek ister ve başka bir sorumluluğa, kendini yetiştirme sorumluluğunun zaruretine erişir. Bilmediklerini bilme ihtiyacıyla yeni şeyler öğrenmeye başlar. Öğrendikçe, öğrendiği şeylerin yanında öğreneceklerinin ne kadar çok olduğunu görür. Artık yola çıkmıştır. İlerledikçe yolun tenhalaştığını fark eder. Hatta zaman zaman yalnız kalır. Sıkılır. Kendisine yoldaş arar. Sahip olduğu değerleri yakınlarıyla ve başkalarıyla paylaşmak ister. İster fakat kolay kolay alıcı bulamadığını hayretle görür. "Bezirgânım matahım çok, alana satmaya geldim." derse de alan yoktur. Ücretsiz, hatta üste vererek bile müşteri bulamaz. Şimdi onun yeni bir şey daha öğrenmesi gerekmektedir: Öğretici olmak için öğretmenin, vermenin usullerini bilmek. Zor da olsa öğrenciyi arayıp bulmanın yollarını, kime ne vereceğini, nasıl vereceğini, ne kadar vereceğini ve sonrası için nasıl bir program izleyeceğini hep bilecektir. "Bu yol yalnızlık yoludur." diyenleri haklı çıkarmamak için bütün bunları öğrenmek zorundadır. Ki öğretebilsin. O, eskilerdeki gerçek öğreticilerinin sabrını deneyimleyecektir. İnsan bu noktada anlayacaktır ki, öğreticilik çok kritik ve dikkat isteyen gerçek bir meslektir. Gerçek şudur: herkese her istediğinizi veremezsiniz. Öğreticilik, öğrenmeye göre daha zor bir iştir. Öğrencilikte insan sadece kendisiyle ve çevre koşullarıyla karşı karşıyadır. Öğreticilikte ise hem kendisiyle, hem çevresi ile ve en önemlisi öğrenci ile ile ilgili hemen her şeyi dikkate almak konumundadır. Bu üçünden birindeki aksama öğreticiyi başarısız kılabilir. Ve öğreti konusu madde ötesine geçtiği oranda öğreticinin işi zorlaşır.
Öğreticilik vermektir. Öğreticilik seviyesine gelen insan görevinin vermek, sadece vermek olduğunu öğrenmiştir. Çevresindekilerin ihtiyaçlarını görür ve ona göre verir. Yukarda bahsedildiği gibi, vermek bilgi isteyen, incelikli bir iştir. Bunun için, "Uzattığınız el göz çıkarmasın, gönül yapsın. Usulü buradan biliniz." demişlerdir. Bu ifadeden insanın bir görevi daha ortaya çıkmaktadır: Gönül yapmak. Anlaşılacağı gibi bazı soruların bir tane değil, birden çok cevabı vardır ve bu cevapların hepsi de doğrudur. Devam edersek, "Nasıl ki hayır için var edildiyseniz, insan kardeşlerinize yardımla görevlisiniz." Ve benzeri birçok sözde insanın başka başka görevleri açıklanmıştır. Aslında başta beş basamak (İyilik, doğruluk, çalışmak, bilgi ve sevgi) olmak üzere cömertlik, hoşgörü, alçakgönüllülük ve diğer erdemlerin hepsi de insanın ayrı ayrı görevleridir. Öğrenmek ve öğretmek de insanın başta gelen görevleri arasındadır. Öğrenmezse kendini geliştiremeyeceği gibi başkalarına da yararı olamayacaktır.
Sonuçta, insanın görevlerini yapabilmesinin yolu önce öğrenmek, sonra öğretmekten geçer. Öğrenmediği takdirde hiçbir görevini yapamayacaktır. İnsan kalıcı değil yolcudur. Öğretmek, kendi yoluna yoldaş bulmaktır; birlikte bir yerlere varabilmek için...
İnsanın görevleri doğduğu andan itibaren kısaca fiziksel ve ruhsal melekelerini kullanarak doğduğu dünyanın farkına varmak ve farkındalığını zincirleme reaksiyon haline getirip fiziksel zihin yapısından ruhsal zihnin sınırsızlığına doğru götürmektir.
Diğer bir şekilde tarifi ile, farkındalığını arttırarak, ikiyi bir etmek, yani yaratılış tarafından dizayn edilmiş gerçek bir şaheser olan bedenli ruhsal varlığını, yaratılışa ait olan büyük zihinle, büyük zeka ya da büyük sevgi birliği ile bir hal edebilmektir. Bu sayede insan varlığı, bedeni ve ruhsal özelliklerinin bütünlüğü ile kendisinin de dâhil olduğu büyük varoluşun, fonksiyon gören, gerçekliğin ve zamanın bir parçası olabilecektir.
İnsanın ikiyi bir etmesi tek başına mümkün değildir, elbette bu yolda ilerlemeye gönül vermiş herkese yoldaşlık verilir, öğreti plan ve program verilir ve elbette ki gerçek yolundaki herkes sınav mekanizmaları ile bezenmiş bir yoldan geçmektedir. Farkındalığımız, bağlılığımız, niyet ve amacımız, birlik oluşumlarımız ve eylemlerimiz, her zaman bir sınav mekanizması içinden geçirilmektedir.
İnsanın bu büyük amacı diğer büyük amaçlara giden yolun bir parçasıdır, bu amaç sadece bir geçişi temsil etmektedir bu bakımdan "yol" ilk değildir son da olmayacaktır. "Tekâmül esası"nın (olgunluk, olgunlaşma) kısa izahı budur.
İnsan tekâmül yolunun yolcusu ve aynı zamanda sürücüsüdür. Herkes kendi aracını kendisi sürmekle yükümlüdür, tüm süreç ise tamamıyla insanın "gerçeklik" yolundaki öğrenciliğinden ibarettir. Bu noktada herkes aslında öğrencidir ama bazıları diğerlerinden daha öncesinde de öğrenciydiler ve bazıları ise her zaman öğretmen oldular.
Bu insanlar ya da varlıklar, bilgilerini ve görgülerini bizlerle paylaşırlar, bize yol gösterirler. Çıkmazlara girmememiz için çalışırlar. Onlar büyük düzenin "hizmet" yolundaki işçileri, öğretmenleridirler, büyük bir hiyerarşik yapı içinde "görevlilik prensibi altında" sonsuz bir sevgiyle, bıkmadan usanmadan çalışarak insanlık âlemine hizmet ettiler ve hala da ediyorlar.
Sevgiyi, saygıyı, paylaşmayı, bulmayı, düşünmeyi, çalışmayı ve bütün bunların sayesinde evrensel bütünlüğü bize öğretmek için buradalar. Şu anda ve her zaman da burada olacaklar..
Her şey, sistemin O’nun yasaları doğrultusunda işlemesinin hayrınadır. İnsanlığın Dünya üzerindeki görevi de dünya düzenini o işleyişin içine katma çabası olmalıdır. Bu çaba içerisinde yaşadıklarımızdan edindiğimiz tecrübe ile erişebildiğimiz ruhsal olgunluk, bu anlamda doğru yayın aracımız olacaktır. Öğreticilik bu yansıtmayı yapabilmek olmalıdır. Sistemin hiyerarşik işleyişi içerisinde, Öğrencilik ve Öğreticilik hiçbir zaman için bitmeyen, en mükemmele ulaşmak için harcanacak çabanın işleyen parçalarıdır. Erişebildiğimiz ruhsal doğruluk, yayın kalitemizi belirler. Her zaman için iyinin de iyisi olduğunu bilmek, öğrenciliğimizin de kalitesini arttıracaktır. İyi bir öğrenci olmak, dersini çalışıp uygulamaya geçirdiği yerden belirir. Öğreneceğimiz şey O’nun Sevgisidir, öğreteceğimiz şey de O’nun Sevgisidir. Biz o sevgiyi üzerimizde ne kadar bulunduruyorsak yayınımız da o oranda güçlü olacaktır. O’nun sevgi sistemine dâhil olabilmek, her şeye koşulsuz yaklaşabilmekten geçecektir.
Hepimiz hizmetlileriz, İnsanlığın en büyük görevi de hizmet bilincini üzerinde kuvvetlice duymak olmalıdır. Bu duyuş, öğrenen tarafımızın öğreten tarafına ışık tutarak, bütünlüğün hizmetine sunulacaktır.
"İnsanın görevi" her zaman ve herkes için geçerli olan bir esastır, sonu gelmeyecek bir şuurlanma çalışmasıdır. Şuurlanmak, değer üretmekle olur. Tüm değerler O’nca nasip olur. İnsanın görevi o değerleri kazanıp paylaşarak çoğaltmaktır.
Değer kazanmak araştırmak, keşfetmek ve bulduklarını doğru bir biçimde paylaşarak görev örnekliği oluşturmakla olur. Başka bir ifadeyle öğrencilik ve öğreticilik zinciri ile olur. Bu hem kişisel, hem de toplu tekâmüle hizmet eder. Bir insanın dünyaya neleri başarmak için geldiği kişisel tekâmülü ile ilgilidir. Özel hayatındaki başarıları ve öğrenerek kendinde sağlayacağı gelişim bütüne yapacağı katkının kalitesini belirler.
Öğrenme gözlem ve bilgi edinme ile başlar, düşünce faaliyeti ve tecrübe etme sonucunda yeni bir bilgi değeri kazanılır. Süreç öğretme ile tamamlanır. Öğrencilik ve öğreticilik aynı süreçte yer alırlar. Öğrenci-öğretici insan demek uygun olur. Bilgiyi aldığı şekliyle iletmek öğreticilik değildir. Öğretici kendini tekrarlamayacak, sürekli yeni bilgilerin üretiminde olacak, bunun için öğrencilik görevini sürdürerek araştıracak ve deneyecek...
Beyti Dost der ki: O’, insana başka hiçbir canlıda olmayan bir şeyi, aklı vermiştir. İnsan O’na aklıyla, düşüncesiyle varacaktır. Düşünmek O’na gidip gelmektir. O’ insanın en çok dalga dalga düşündüğü halini sever çünkü insan o sırada bir şeyi bulmak için çabadadır. Hak etmeden almayacaksınız. Alacağınızdan şaşmamak ve sapmamak için önce hak etmeyi öğrenin. Ve sonra mutlak hak edene veriniz ki şaşırmasınlar. Hak etmek için aldıklarınızı çok iyi bilmelisiniz, kendinize mal etmelisiniz, aldığınız gibi yaşamalısınız gerçekten.” Bir varlığın görevinin temelinde ona özel olarak verilmiş olan özgün yetenek yatar. İnsan aklı ile adım adım ışıklanacaktır.
Öğrenme süreklidir, öğreticilik de. Bilgilenme uygulama ile pekişmezse bilgi unutulur. Öğrenme öğretme ile neticelenmezse öğrenme durur. Paylaşım olmadığı takdirde yeni bilgi nasip olmaz. Ancak öğreticilik paylaşımdan ibaret değildir. Paylaşılan nihayetinde yine bilgi denizinden bir bilgiciktir. Asıl öğreticilik görev örnekliği oluşturmaktır. Çünkü her insan kendi ilmini yaparak yol alabilir.
İnsanı daha doğru bir hayata yükseltecek olan her türlü gerekli yaşam bilgisi araştırması, kendini bilme, yeteneklerini keşfetme, kendine has üretimleri yapmaya teşvik etme öğreticiliğin kapsamındadır. Her insan kendi araştırma alanını ya da alanlarını kendine göre seçer, görevin içeriğini kendisi bulur. Ne yapacağını bilememek, kişinin henüz öğrenme, araştırma gayretinde yeterli olmadığını gösterir. Neleri öğrenmek ve araştırmak istiyorsa görev açılışları o noktalardandır. Buldukları ile oralardan ilerleyecektir.
"Siz kazancı yalnızca O'na dönenlerin çokluğunda arayınız." diyor Beyti Dost. Kazancın çoğul bir durum olduğunu anlatıyor. Evren yasaları bize pek çok koşulu yerine getirme zorunluluğu getiriyor. Koşulsuz bulunmanın anlamı, bütün için çalışmak, kendini ayrı görmemek, hizmetten başka bir amaç taşımamaktır...
İnsan, görevini doğaya bakarak anlamalı ve kendini keşfetmelidir. Doğa bize bizi anlatır da biz bunu pek ciddiye almayız. Çünkü insan denen varlık kendini doğadan uzaklaştırarak doğayı küçümseyerek ona hükmetmeye çalışmıştır. Onun için ondan öğrenilecek çok fazla şey varken sadece teknolojide doğadan faydalanarak teknolojisini ona benzetmiş fakat kendini yaşamsal olarak ondan ayrı tutmuş ve doğadan da kendinden de uzaklaşmıştır. Neden? İnsan teknolojide tamamen doğayı taklit ederken kendi kişisel eğitiminde ve gelişiminde doğayı taklit etmiyor? Neden? Doğamıza uygun olmayan ve zorlama bir eğitim sistemimiz var.
Bu soruların cevabını bulmaya çalışmak bizlerin bu planetteki görevlerimizden biri olmalıdır. Bizler kendi eğitimlerimizi, çocuklarımızın ruhsal eğitimlerini verebilmek için içinde bulunduğumuz dünyayı anlamak ve bu dünyadaki gerçek bilginin sırlarına vakıf olmak durumundayız. Aldığımız bilgi rahmetini eyleme dönüştürerek onu gereken yerde ve zamanda gerçek sahiplerine hazırlamak görev bilincinde olarak ihtiyacı içinde olan kardeşlerimizin nasipleneceğinden hiç bir şüphe duymamalı tam teslimiyet halinde olmalıyız.
Bir ağaç düşleyelim, yağmurdan suyunu ve güneşten ışığını alarak rengârenk çiçeklerini bütün güzelliğiyle açıyor olsun. Kendisini kimin göreceğini veya hangi kuşların dallarına konacağını ve ondan besleneceğini hesap eder mi? O kuşlar gün gelir onun dallarına konar, bir yolcu o güzelim ağacın gölgesinde serinler de ağacın bundan haberi dahi olmaz. Bizim ağaçtan öğrenecek çok şeyimiz olduğunu bilmeyiz. O ağaç hiç bir zaman kendi görevini aksatmamıştır hatta ağaç bunun bir görev olduğunu dahi bilmez ya!
Öğrenmeliyiz kendimizi, doğamızı ve gerçeğin bilgisini öğrenmeliyiz. Öğrenmek bizlerin en gereksinim duyduğu bir olgudur. Çünkü insan bunun üzerine programlanmıştır görevi öğrenmek, öğrendiğini bilmek, bildiğini yaşamaktır. Yani içinde gerçeğin bilgisiyle titreşimi yüksek bir alan yaratmak zorundadır. Ne kadar geniş bir alan yaratırsa o kadar O’nun ışığını oraya indirmiş olur. Bulunduğumuz her noktada bir görev içinde olduğumuzu unutmamamız gerekir çünkü orada aynı frekansta titreşen mutlaka biri bulunur eğer yok ise hiç meraklanma oraya gelir yeter ki bizler buna inanalım ve teslimiyet içinde olalım. Bizler her nefes alışımızda sisteme daha yakından bağlı olduğumuz gerçeğinin farkında olmalıyız ve her nefes alışımızda bir diriliş hali yaşadığımızı unutmamalıyız.
Yorumlar